19 Şub Bütünleşme & Küresel Markalar & Kümelenme Süreci
Yaşadığımız hassas süreçte fevkalade önemsediğimiz bir konu işletmelerimizin Türkiye ölçeğinde küçük/orta boy; dünya ölçeğinde ise çok küçük işletmeler olmasıdır. Bilanço değerleri açısından, istihdam açısından, Ar-Ge çalışmaları açısından işletmelerimiz Avrupa, Amerika veya Uzakdoğu ölçeğinde çok küçük işletmelerdir. Görünen manzara; küçük veya orta büyüklükteki işletmelerimizin “büyük balıklarca yenmeye hazır küçük balıklar” konumunda olduğudur. Bu olumsuz süreç ülkemizde bütün hızıyla devam etmektedir. Öncelikle şu husus çok iyi anlaşılmalıdır ki; Gaziantep’teki imalatçımızın rakibi Kayseri’deki imalatçımız veya Adana’daki işletmemizin rakibi İzmir’deki işletmemiz değil; Çin’deki, Japonya’daki, Almanya’daki veya Amerika’daki ileri teknoloji kullanabilen dev işletmelerdir.
Uluslararası rekabet ; sınırları ortadan kaldırmış dünyanın değişik bir bölgesinde üretilen değerler diğer bölgeleri de etkileyebilir hale gelmiştir. “Küresel Entegrasyon” işletmelerin
uluslararası rekabetten kaçamamaları sonucunu doğurmuştur. Uluslararası rekabette var olabilmek “KÜRESEL MARKALAR”A sahip olmayı gerektirmektedir.
Rekabet ortamında başarılı olabilmek için güçlü küresel markalara sahip olmak gerekmektedir. Son yıllarda yaGanan ekonomik krizlerde ortaya çıkan risklerden daha az etkilenen ülkelere bakıldığında, bunu güçlü markalarına borçlu oldukları görülmektedir.
Küresel Markalara sahip olmak uluslararası rekabette ön plana çıkmak için gereklilik haline gelmiştir. Küresel Markaların oluşumunda ise “BÜTÜNLEŞME” önemli bir rol oynamıştır.
AB uyum sürecinde AT rekabet hukukunu incelediğimizde ; Bu günkü AB’nin temelini oluşturan 1958 tarihli Roma Anlaşması’nın rekabete ilişkin düzenlemeleri arasında yoğunlaşmalara ilişkin herhangi bir hükmün yer almadığı göze çarpmaktadır. Bunun sebebi, teşebbüslerin ölçek ekonomileri çerçevesinde büyüyerek uluslararası arenada yarışır hale gelmelerini hedefleyen topluluk politikasıdır. Tek Pazar ve Bölgesel Entegrasyonların oluşturduğu Küreselleşmenin yatırım ve ticaret hayatına getirmiş olduğu ağır şartlar karşısında yatırımcımızın/ihracatçımızın rekabet gücünün korunabilmesi ancak ortaklık hukuku ile vücut bulacak “sermaye yoğunluğu” arkasından sağlanacak “lokalleşme” ve “ihtisaslaşma” ile mümkün olabilecektir. Girişimcilerimizin uluslararası pazarda rekabet edebilmeleri için bilgi, deneyim, sermaye ve kadro ile birlikte optimal büyüklükte organizasyonlar kurmaları keyfiyet değil zarurettir.
Günümüzde bir çok sektörde ve alanda “bölünmüşlüğü” yaşıyoruz. Üretim,pazarlama,ticaret, vs vs.
Ülkemizde her konuda bütünleşmeye ihtiyaç var
– Tarımda toprak bütünleştirmesi
– Üretimde Sermaye bütünleştirmesi
– İhracatta mal bütünleştirmesi vb. …
Bir çok konuda bütünleşmeye ihtiyacımız var. İşletmelerimizin sadece uluslararası rekabette değil ulusal pazarımızda da rekabet edebilmeleri için bütünleşme olmazsa olmaz şarttır.
“Bütünleşme”nin “Kümelenme”den ayrı bir olgu olması hasebiyle bütünleşme konusunda da ayrı bir programın uygulanması şiddetli bir ihtiyaçtır.
Karşımızdaki bu fotoğrafa çözüm üretmek amacıyla Ekonomi Bakanlığımız ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın uyguladığı Kümelenmeye yönelik destekler olumludur ancak yeterli değildir.
İş kümeleri birbiriyle ilişkili işletmelerin ve kurumların belirli bir coğrafi alanda (yörede) yoğunlaşması ile oluşur ve yarattıkları iktisadi değerin oluşumuna katkıda bulunan sektör, kurum ve kuruluşların tamamını kapsar. Örneğin; bir otomotiv iş kümesi, otomobil üreticilerine ek olarak yedek parça, aksam tedarikçilerini, makine üreticilerini kapsayabileceği gibi ihtiyaç duyulan altyapı hizmetlerini sunan kurumları da içine alır.
İş kümeleri dağıtım kanallarına, müşterilere, birbirini tamamlayan ürünlerin üreticilerine kadar uzanır. Üniversiteler, standardizasyon kurumları, düşünce kuruluşları, mesleki eğitim kurumlar teknik destek sağlayan kamu kurumları ile özel kuruluşlar da iş kümelerinin aktörleri arasında yer alır.
Dolayısıyla, iş kümesi bir olgudur ve herhangi bir müdahale, proje ve organizasyondan bağımsız olarak var olan bir sistemdir.
Burada değerlendirilecek en nazik konu ; katılımcıların kümelenmeyi hangi parametre üzerine inşa edecekleridir.
Mevzuatımızda ilk kez karşılaştığımız “müzakere süreci” J tabirinin projenin hayata geçirilmesinde ne oranda olumlu/olumsuz etkisi olacağı merak konusudur.
Murat KUŞ
Avrupa Patent Vekili